Kadın Güçlüyse Dünya Güçlüdür

Üzerine günlerce konuşulacak, sayfalar dolusu yazılacak bir başlık aslında; Kadın güçlüyse, Dünya güçlüdür. Öylesi çok şey var ki anlatacak ama öncelikle kendi deneyimlerinden başlamalıyım diye düşünüyorum.

2016 yılının Ekim ayında Amerika Birleşik Devletleri’ne geldim ve yaklaşık 2 ay sonra ikinci evliliğimi gerçekleştirdim. 56 yaşındaydım. 35 yıllık zor yürüyen bir evliliği bitirdikten sonra ülkemin şartları ve aynı zamanda yaşadığım küçük çevrenin bunaltıcı sosyolojik düzeni kadın olarak beni yıpratmaya yetmişti artmıştı bile.

Kafamda tasarladığım eğitim konusundaki çalışmayı seçilmiş olduğum Belediye meclis Üyeliğinde de yerine getiremeyince verdim istifamı ve geldim okyanus ötesine. Belediye meclisinin erkek egemen yönetiminin baskıcı tutumu kadın olduğumdan başaramayacağımı düşünüyordu nedense…

Kolay olmadı elbette her şeyi geride bırakarak buralara gelmek. Arkadaşımın tavsiyesi ile tanıştığım şimdiki eşimi Facetime görüşmelerimizden daha yakından tanımaya çalıştım az buçuk. 56 yaşından sonra sütten ağzı yanmış bir kadının bir başka erkeği tanıma fırsatı ne kadarsa benimki de o kadardı işte. Daha çok müzik, sanat, siyaset, kitaplar az da olsa geleneklerdi konuşmalarımızın ana konusu. Uzun lafın kısası, bir kurtarıcıydı yalnız yaşamak zorunda kalan iki yetişkin çocuğundan uzak, hayatta yakın akrabası neredeyse kalmamış bir kadın için. Güçlüydüm maddi, manevi ama yetmiyordu. Toplum baskısının önceki evliliğimde yasadıklarımın getirip götürüsü o denli eşitlikten uzaktı ki; bir T cetveli yaptığımda kayıplarımın ağır bastığını görüyordum.

Velhasıl, Ekim 2016 da buraya ayak bastığımda yeni bir dünya ve yeni bir çevrenin içerisindeydim artık. Korkmuş muydum? Elbette hayır! Ama endişelerim vardı az çok. 33 yıl devletin hemen hemen her tür lisesinde İngilizce öğretmenliği yaptığımdan anlaşma sıkıntısı çekmesem de yerel ağzın ve deyimlerin kurbanı oluyordum ilk aşamada. Sonraları daha çok video dinledim ve daha çok deyim çalıştım öğrenciliğimdeki gibi. Eşim başta olmak üzere, tüm yeni çevrem alabildiğince saygılıydı, hatta saygıdan öte kısa zamanda kaynaştık. Eşimin eski baldızları bile beni bağırlarına bastılar. Zira kaybettikleri kız kardeşlerinin anısına son derece saygılıydım.

Her gittiğim ortamda inanılmaz saygı görüyordum… Ancak bu saygının var olduğum ortamdaki bütün kadınlara gösterildiğini fark ettiğimde ilk ayım neredeyse doluyordu Baton Rouge’da.

Eşimin nezaketi, bana gösterdiği saygı ve eşitlik öylesine mutlu etmeye başladı ki; kimseyi aramaz olmuştum etrafımda. Oğlum Tıp fakültesinin son sınıfındaydı, Kızım ise 11 yıllık evliydi o dönemde… Başlangıçta ilişkilerimiz biraz gerilmişse de daha sonra benim huzurum onlara mutluluk olarak geri döndü.

Yıllar önce başlayıp bir türlü bitiremediğim, bir kenara fırlatıp ben bunu yazamayacağım, başaramıyorum dediğim kitabım HATIRLA MİDİLLİ’yi eşimin motivasyonu ile toparladım, Yeniden en baştan başladım yazmaya… Uykularım, düşün yeteneğim, konsantre olma yeteneğim hepsi bir arada düzene girmişti, kitap kurdu gibi okuyordum, okudukça ailemden dinlediğim mübadeleyi ve anılarını kurgulayarak yazıyordum. Olağanüstü bir durumdu benim için… Yıllarca, ömrümün en verimli çağında kalem oynatamayan ben, yazıyordum hem de biteviye. Facebook’taki sayfamda ARKASI YARIN adlı hikayeler yazmaya da başlamıştım, Okuyanlar çok beğeniyor, onlar beğendikçe ben üretiyordum. Ardından şiirlerim girdi devreye… Duygularımı özlemlerimi yazmaya başladım bu sefer. Şu günlerde de günlük makalelerimi paylaşıyorum sayfamda. Ülkemin durumunu, kadınlarımın sorunlarını yazıyorum… Burada (ABD) kadına verilen değer öylesine bir kaldıraç vazifesi gördü ki benim için; hayatım üretim aşamasına evrildi deyim yerindeyse. Velhasıl bu hikâye uzar gider… Gelin biz keselim ve ülkemdeki kadının çilesini anlatan bir şiirimle veda edelim birbirimize…

GÖNÜL…

Yoksulluğun renkleri olduğunu hiç düşünmüş müydünüz?
Sizi bilmem ama ben çok gördüm yoksulluğun rengini taşıyan evleri …
Hele bir seferinde kuru bakla kabuğu rengindeki badanaları dökülmüş bir evin rengi öylesine ağlamaklıydı ki;
Sesi yüreğimin en hassas yerine değmişti neredeyse …
Çocuklar vardı kapısı yarı kırık evin hayat altında …
Ellerinde ekmekler yüzleri kirli ama neşeyi unutmadan tüketircesine gülen çocuklar
Analar vardı içerde, büyük çocuklara iş buyuran
Suratları asık, gözlerinin rengi kaçmış analar
Hep bir emir vardı buyurgan dillerinde
Ya adamlar?
O Evlerin adamları hep güneş batınca dönerdi işten
Sırtlarında kocaman küfeleriyle
Ceplerinde ki alın teriyle ….
Bir gün üç kafadar verdiler baş başa …
Para kazanmak, analarına basma fistan almak için
Çıktılar Yüksek Kaldırıma …
Gelen geçen pek bakmadı yüzlerine …
Her biri ayrı iş tutmuştu, Ali’nin emanet boya sandığı vardı önünde …
Bahri bir demet balon almıştı satmaya ! Umut bu ya!
Ya Emin ? O ise şarkı söylüyordu gelen geçene …
Aşağı sokaktan göründü bir yosma …
Belli ki akşamdan kalma … Elinde ayakkabıları …
Yalınayak, sırtında ince bir şalla …
Durdu Emin’in önünde … Çıkardı koynundan bir tomar para!
-Al dedi, al da git buralardan çocuk!
Şaşırdı Emin, hayatında o kadar parayı görmemişti ki bir arada …
-Alamam ben hanım abla ! Anam hesap sorar sonra bana!
-Sorarsa söylersin ……
-Yüksek Kaldırımdaki Gönül verdi bu parayı bana dersin!
-İnanmaz ki bana Gönül abla!
-Dersin ki vücudunu satarmış, o yüzden bu para en helalinden daha helalmiş
-O ne demek Gönül abla ? İnsan nasıl satar vücudunu ! Bak yerinde ya her bir şeyin!
-Al bu parayı götür anana, koysun koynuna
Kadınlar bilir ne anlama gelir bu yara!
Bahri ile Ali yetişti Muhabbetin koyu anına …
İkisinin de elleri kapkara …
-Abla ver de elindeki ayakkabıları
-Boyayalım istediğin renge!
-İstemez! Öteki tarafta ayakkabılar olmayacak ayağımda!
Emin şaşkındı; anlamadı yine Gönül’ün dilinden
-Tamam alırız parayı ama ver boyayalım ayakkabıları Gönül abla …
Verdi ayakkabıları Yüksek Kaldırımdan Gönül, çocuklara …
Yürüdü indi sahile … Kayboldu gözden bir süre sonra …
Çocuklar döndü evlerine, avuçlarında bir tomar para!
Emin ertesi sabah gazete dağıtmaya gitti Cağaloğlu’na
İlk baskı! Bir tomar ağır mı ağır!
Başladı dağıtmaya Yüksek Kaldırımda …
Gazeteyi her alan, üçüncü sayfayı açınca bir Of … çekiyordu ki derinden …
Atmıştı Gönül kendini Sarayburnu’ndan ….

Nusret Kantarcı Fisher

1 thought on “Kadın Güçlüyse Dünya Güçlüdür”

  1. Elif Sönmez

    Kalemine sağlık…
    Hayat bizi hep cekistiriyor.
    Umudumuzu kaybettigimizde bir son gerçekleşiyor.
    Umudumuzun kaybolmadigi,başka bir kişiye de umut olacağımız gelecek diliyorum hepimize.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir